2019-2020 Eğitim-Öğretim Yılının ilk dönemi bugün sona erdi. Öncelikle tüm öğrencilerimize, öğretmenlerimize ve eğitim çalışanlarına iyi tatiller diliyoruz. Bu eğitim-öğretim yılı başında eğitimin sorunlarını sıralamış, öncelikle meselelerin bir an önce düzeltilmesini talep etmiştik. Ancak ne yazık ki birçok sorun hala ortada duruyor.
Bunlardan en önemlisi öğretmen atama sayısının yetersizliğidir. Bilindiği gibi MEB, Şubat ayında 20 bin sözleşmeli öğretmen alımı yapacak. Tabi bu atama ne eğitim hayatımıza katkı sağlayacak ne de atama bekleyen öğretmenlerin beklentilerini karşılayacak. Şu anda valiliklerimizin beyanları üzerine yaptığımız tespitlere göre 69 ilde norm kadro açığı 103 bin 527’dir. 81 ilden veriler elimize ulaşsaydı, bu sayının çok daha yüksek olduğunu görebilecektik. Hal böyleyken 2020 yılı için öğretmen atama sayısını sadece 20 bin olarak belirlemek sağlıklı bir yaklaşım, doğru bir atama politikası değildir. Elbette öğretmen atamalarının bir maliyeti olduğunu biliyoruz. Ancak MEB’in Hükümete ve Maliye Bakanlığı’na durumun vahametini anlatıp, daha fazla bir sayı için gerekirse baskı yapması geleceğimiz açısından büyük önem taşımaktadır. Elbette üniversite sayıları ve kontenjanları da ihtiyaçlara göre belirlenmelidir. 20 bin atamayı kabul etmiyoruz. Eğitimin şu anki atama ihtiyacı en az 100 bindir. Bu minvalde yapılması gereken Şubat ayında 20 bin atamaya ilave olarak 40 bin atama daha yapılmasıdır. 2020 yılı için hedefimiz 100 bin atamadır. Eğitime yapılan yatırım devreye girdiğinde maliyet hesabı en son düşünülecek konu olmalıdır. Söz konusu olan ülkemizin geleceğidir!
Talebimiz, öğretmenlerin mülakatsız, sadece KPSS puan üstünlüğüne göre kadrolu olarak atanmasıdır.
Farklı türde istihdam modellerine karşıyız. Sözleşmeli-kadrolu-ücretli öğretmen ayrımı; öğretmenleri bölen, parça parça eden, velinin öğretmen seçmesine neden olan, verim ve kaliteyi düşüren en önemli hususlardır. Aynı işi yapan çalışanların farklı statülerde istihdam edilmesi adil ve hakkaniyete uygun değildir. Bu, öğretmenlik mesleğini de rencide eden bir uygulamadır. Derseniz ki, mahrumiyet bölgelerindeki öğretmen açığını nasıl gidereceğiz? Bunun yolunun ne olduğunu yıllardır anlatıyoruz. Çaresi; mahrumiyet bölgelerinde görev yapan öğretmenlere bölgenin durumuna göre ekonomik fark vermektir.
2014 yılından beri mülakatla yönetici atayan Bakanlık, adeta önemli bir kısmı ehliyetsiz insanlardan oluşan bir makam düzeni kurmuştur. Ancak son atamalarda Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un yönetmelikte yaptığı düzenleme ile yazılı sınav başarısına göre yönetici atamaları gerçekleştirilmiştir. Nitekim öğretmen atamalarında da mülakatın etkisi sıfırlanmıştır. Ancak bu kati çözüm değildir. Zira mevzuatta mülakat hala vardır. Bakan değiştiğinde uygulama da değişebilecektir. Dolayısıyla MEB’in mutlaka mülakatı kaldırarak, yönetici atamalarını sadece yazılı sınav puanına göre yapması gerekmektedir.
İdeolojiler, siyasi ve sendikal tutumlar bu süreçten uzak tutulmalı, objektif şekilde tarama yapılarak, eğitim kalkınma planları oluşturulmalıdır.
Bölgeler arası farklılıklar hala giderilemediği için okullarımız çok farklı düzeyde eğitim vermektedir. Hal böyle olunca, bölgelerin eğitim haritalarının çıkarılması, mevcut durumun saptanması, müfredattan, yönetici kademesine kadar tüm hususlar dikkate alınmalıdır. İdeolojiler, siyasi ve sendikal tutumlar bu süreçten uzak tutulmalı, objektif şekilde tarama yapılarak, eğitim kalkınma planları oluşturulmalıdır. Bu bölgeler için ihtiyaçlar belirlenip, yatırımlar buna göre yapılmalıdır.
4+4+4 sisteminin ilk mezunları bu yıl lise kapısına dayanacaktır.
Hatırlanacağı üzere geçen yıl adrese kayıt sistemi nedeniyle LGS tercihlerinin ardından Anadolu liselerinin kontenjanları kapasitelerinin üzerinde dolmuş, MEB de bu sorunu, birçok okulumuzda ikili öğretime geçerek aşmaya çalışmıştır. Oysaki MEB’in hedefi 2019 yılının sonuna kadar ikili öğretim yapan okul kalmamasıydı. Ancak Anadolu liselerinde kontenjanın iki katı hatta daha fazla öğrenci kayıtları nedeniyle bu hedef gerçekleşemediği gibi, ikili eğitim yapan okul sayısı artmıştır. 4+4+4 sisteminin ilk mezunları bu yıl lise kapısına dayanacaktır. Dolayısıyla yaklaşık 800 bin ilave öğrenci bu sene LGS’ye girecektir. Bu da yığılmanın geçen yıldan daha fazla olacağını ortaya koymaktadır. MEB’in ivedi olarak yeni derslik üretmesi gerekir. Ayrıca yapılacak en önemli iş; kapasitesinin çok altında eğitim hizmet veren okul türlerinin, bu atıl kapasitesinin o eğitim bölgesinde ihtiyaç olan okul türlerine tahsis edilmesidir. Bu da pansuman bir tedbir olacaktır.
MEB yaptığı protokolleri gözden geçirmeli ve kendi öğretmenine güvenmelidir. Okullarda değerler eğitiminin öğretmen olmayan kişiler tarafından MEB’in yaptığı protokollere binaen verilmesi bu yıl da büyük bir sorun olarak göze çarpmaktadır. MEB’in bu protokollerle okullara farklı cemiyet, dernek, vakıflar aracılığıyla öğretmenlikle ilgili olmayan kişileri dahil etmesi biz eğitimcileri kaygılandırmaktadır. Donanımını, yeterliliğini bilmediğimiz kişi ve kuruluşlar ne yazık ki okullarımızda cirit atmaktadır. Türk Eğitim-Sen olarak MEB’in değerler eğitimi konusunda kaygılı olmasını anlıyor, gayret ortaya koymasına olumlu bakıyoruz. Ancak MEB bu eğitimi kendi öğretmenleri vasıtasıyla vermelidir. Değerler eğitimi konusunda protokoller yapılması, bu kuruluşların partner olarak kabul edilmesi ve dışarıdan hizmet satın alınması, ‘Öğretmenlerle bu eğitimi kazandıramıyorum’ demektir ve bu tavır öğretmenlerimize hakarettir. Eğitim kurumlarımız kimsenin tarlası değildir. Ülkemizi 15 Temmuz felaketine sürükleyen nedenlerin başında kamu gücünün bir gruba mensubiyet üzerinden tanzim edilmesi geliyordu. Ülkemizin yeniden bu tecrübeyi yaşama lüksü yoktur. Bu noktada MEB’in yaptığı protokolleri gözden geçirmesi ve kendi öğretmenine güvenmesi gerekmektedir. Değerler eğitimini verebilecek donanıma sahip yüz binlerce öğretmenimiz bulunmaktadır.
3600 ek gösterge, öğretmen kariyer basamakları sistemi düzenlemesi, öğretmene şiddetin engelleyici yasal düzenleme ve öğretmen meslek kanununun taleplerimiz ve ihtiyaçlarımız doğrultusunda bir an önce çıkarılması gerekmektedir. Görüldüğü üzere çözülenden çok daha fazla çözüm bekleyen sorunlar ortada duruyor. Ne yazık ki eğitim ve eğitimcinin önündeki bu engeller çözülmeden eğitim çalışanını yoksulluğa mahkum eden komik maaş artışlarıyla ileriye gidebilmek de mümkün olmuyor.
Bu vesileyle birkaç gün önce OTSO Başkanı Servet Şahin’in televizyon programında Altınordu Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi için yapılan yeni okulla ilgili bilgi verirken “Bazı öğretmenlerin okulun taşınmasının iş takibi yapamayacakları” gerekçesiyle istemediği şeklindeki açıklaması üzülerek izledim. Öğretmen arkadaşlarımızı zan altında bırakacak bu açıklamayı doğru bulmadığımı ifade edeyim. Ayrıca okulda bir bölümü öne çıkarmak diğer bölümlerin başarıların ve çalışmalarını görmezden gelmek anlamına gelir. Bu okuldaki bütün bölümler önemli ve başarılıdır. Öğretmen arkadaşlarımız kanun ve yönetmelikteki görevlerini layıkıyla yerine getirmeye çalışıyorlar v bütün öğretmen ve öğrenciler gayretlidir. Bu konuda okulda görev yapan arkadaşlarımızın serzenişleri doğrultusunda, Milli Eğitim tarafından da şu saate kadar bir açıklama yapılmaması da üzüntü vericidir. Biz öğretmenler atama talebinde bulunurken okulun bulunduğu yeri elbette göz önünde bulunduruyoruz, kaldı ki bu en doğal hakkımızdır. Ancak işyeri açan ya da açacak olan esnaf da aynı şekilde işyerini açacağı yerin konumuyla ilgili tercihte bulunmuyor mu? Öğretmen okulun demirbaşı değildir, dün başka okulda görev yapan arkadaşımız bugün bu okulda yarın da konumu ve ihtiyaçları doğrultusunda başka okul veya okullarda çalışabilir. Okul yapılması, yapılmasına vesile olması elbette memnuniyet vericidir. Bundan en çok öğretmen mutlu olur. Ancak, oluşan aksaklıkları öğretmenler üzerinden değerlendirmek resmin bütününe zarar vermektedir, bu tür konulardaki hassasiyetimizi n de altını çizmiş olalım.
B u olay, Ordu’da Milli Eğitim konusunda paydaşların sisteme dahil edilmeden, konuşup tartışmadan ortaya konulan uygulamaların anlatılmasını da güçleştirdiğini göstermektedir. Umarım bundan sonraki süreçte eğitim-öğretimle ilgili yapılacak işlerle ilgili eğitimcilerin görüşlerini alarak adım atmak yöntemi seçilir. Aksi taktirde aksaklıkları ve sorunları çözmek de zorlaşacaktır.
2019-2020 Eğitim-Öğretim Yılı ara tatilinin eksikliklerimizi ve yorgunluğumuzu gidebilmemize vesile olmasını temenni eder; ikinci dönemin sorunların azaldığı, güzelliklerin ön plana çıktığı bir dönem olmasını dilerim.